Godard, Hata Yaptığımızı Anladığımız O An ve Doğum Günü
Eylül 2022 | Sayı 16 | Sayfa 04
Mustafa Özaydın

Godard, Hata Yaptığımızı Anladığımız O An ve Doğum Günü

 

Favori üç yönetmenimden geriye yalnız biri kaldı: Ken Loach. Yeni film hazırlığında olduğunu da sevinçle okumuştum, diğeri babamın gençliğinde faşistlerce katledilen Pasolini. Jean Luc Godard öyle değil yapabileceği her şeyi yaptığını düşündüğü bir anda yorulduğunu söyleyerek dünyadan ayrıldı. Film çekerken arkadaşlarıma “Godard da 25 yaşında baraj çekiyordu, Roma bir günde kurulmadı” dediğim Godard, antropoloji okumuş, Cahiers du Cinema’da sinema yazıları yazmış zaman zaman bir tarafı oralı olduğundan İsviçre’ye gitmişti, baraj işi de orada yaptığı işlerdendi, önemli çıkışlarından birini Küçük Asker’le yapmış, Souffle Bouffle, Masculin Feminin, Le Chinoise, Pierrot de Fou, Alphaville, Tous Va Bien gibi yapıtların ardından Adı Carmen ve yakın dönemde Aşka Övgü’yle filmlerine devam etmişti. 1968’de Cannes’daki konuşmasında ve festivalin terkedilmesine öncülük etmesinden, Yılmaz Güney’in aftan yararlanmasına en önde imzacı olmasına, bu yılki Cannes’ın tam bir maskaralık haline geldiğini söylediği konuşmasına -Zelenski bağlanıp büyük ekranda konuşma yapmıştı- duruşu ve filmlerinde verdiği yerle politikaya sinemada yer veren isimlerden biriydi, politik filmlerden öte sinemaya taşıdıklarıyla sinemayı politikleştiren Godard yeni bir dilin sınırlarını zorlayan bir devrimciydi, vikipedide bulamayacağınız sinefillerden duyamayacağınız şeyler söylemek daha akıl kârı: benim için Godard, Masculin Feminin’le tutulduğum, bir şekilde Paris’e gidebilirsem tanışmak istediğim idol aldığım aksi yaşlı adamdı, yaz ortasında Lorca’nın şu şiirini okuyunca -Yaşıyordu o zaman, düşerse böyle düşer diye geçirmiştim aklımdan- aklıma o gelmişti.

Ölü Kavak

Koca kavak!
Düşmüşsün
aynasına
uyuyan suyun,
eğmişsin alnını
karşısında gün sonunun.
Boğuk sesli kasırga değil
gövdeni kıran,
ağır baltası değil
oduncunun, hem bilir o
yeniden
doğacağını senin.

Senin sağlam ruhundu
ölüme can atan
yuvasız görüp kendini, unutulup
çayırın genç kavaklarınca.
Susadığın içindi
düşüncelere
ve yüzyıllık
ıssız başının
uzaktan uzağa dinlemesinden
kardeşlerinin şarkısını.

Kendinde saklıyordun
tutku
kurtçuklarını
ve yüreğinde
yarınsız tohumunu Kanatlı At’ın.
Ürkütücü çekirdeğini
tertemiz bir sevginin
batan güneşte.

Ne derin acı
görünüm için,
yapraksız
korular kahramanı için!
Ne beşik olacaksın
artık sen aya,
ne büyülü
bir yel gülüşü,
ne de atlı bir yıldızın
değneği.
İlkyaz olmayacak
artık ömründe,
görmeyeceksin çiçeklendiğini
ekinlerin.
Sığınak olacaksın kurbağalara,
karıncalara.
Isırganlar bitecek
yeşil saçlarının yerinde
ve bir gün
alıp götürecek akıntı
kabuğunu kederle.

Koca kavak!
Düşmüşsün
aynasına
uyuyan suyun.
Karardığını gördüm de
akşam alacasında
ağıtını yazdım senin,
kendi ağıtımı hem de.

-Federico Garcia Lorca

Çev.: Sait Maden

Hata yaptığımı anladığım fark ediş anlarından birini yaşadım geçenlerde, müthiş canım sıkıldı ama düşününce hatasızlığımızla övünmenin ve hatasızlığımızı lekelememek için hiçbir şey yapmamanın saçmalığını da anladım. İyi olmuyor ama böyle böyle akıllanacağım sanırım. Pozisyon almak için kendimi yaptıklarımı sorgulayıp bir yerlere varmaya çalışıyorum. “Dalga yine gelecek” diyerek kendimi ferahlatmaya çalışıyorum evet muhtemelen başka fırsatlar da olacak hayatta, öte yandan bu olanlar için -bunun hayattaki her şey için denebileceğine inanmamakla beraber- iyi ki olmuş diyebilirim, hiç olmasaydı değil.

Doğum günüm yaklaşıyor; ekinoks, her yıl olduğu gibi yazın bitişi de, yaz fenaydı diyemem, yorucuydu ama çok şey oldu. Yaz, her bahar biterken geldiği gibi geldi: “Yaz geliyor açlığın büyüyor ben büyüyorum.” Ama ötekilerden büyük bir farkla; yeni başlangıçlarla başladı bu yaz, derginin uzun bir aradan sonra yeniden üstelik bir kadroyla düzenli çıkmaya başlaması da bu başlangıçlardan biriydi. Godard, “Her hikayenin bir başı ortası ve sonu olmalı ama bu sırayla olması gerekmiyor.” diyordu. Bu yazın da bir başı, ortası ve sonu vardı, yaz bazı finallerle bitti okulun bitmesi de bunlardan biriydi, anlatırken bu sırayla anlatmak zorunda olmadığımız konusundaysa Godard haklı, ben ortadan konuşmayı her zaman daha rahat bulmuşumdur, daha çok yazdığım, daha çok denediğim bir yaş arzu ediyorum, acele etmektense sanırım elimden geldiğince geri durmalıyım. Daha önce dergide bir başka doğum günü yazısı yazmıştım her şey o zaman ki gibi hatta daha zor ve kavga etmekten uğraşmaktan başka bir çare görmüyor bundan da keyif alıyorum. Bakalım işlerimizi iyi edebilecek miyiz.

- Mustafa Özaydın